Askerlik anıları, erkeklerin hayatları boyunca anlatmaktan hiç sıkılmadıkları, anlatırken kendilerini aslan yerine koydukları, unutulması zor anılardır. Geleneklerim uyarınca kurallara, disipline her zaman sempatim olduğundan iş benim için ilginç, ilginç olduğu kadar da kolay bir hal alacaktı. Kolay diyorum, çünkü erkekler her ne kadar ballandırarak anlatsalar da askerlik, oradayken kurtulmak istedikleri yerdir aslında o dönemde… Anlatırken keyiflidir, kelime oyunlarıyla şekillendirirsin ama çamurda sürünürken aklına gelmez neler neler anlatacağın... Güzel tarafı da odur aslında, dibine kadar yaptım dersin. Silahlarla, roketatarlarla pozlar verirsin, kahramansındır kendince… İçerde elbette zordur, hem seni bekleyen biri varsa, sen de beklendiğini biliyorsan… Benim için kolay kısmı buydu; ailem dışında bekleyenim yoktu. İyiydi bu; eşini, dostunu, karısını kızını, sevgilisini ardında bırakıp gelenler ağlayıp sızlarken, ben nöbet devriyelerine kadar zangır zangır uyurdum. Kars’a gelirken aklımda kalanlar hep üzücü şeylerdi, Jimmy ölmüştü, bir terk edilme mevzu olmuştu, ama her şeyden önemlisi köpeğimin ölümü beni oldukça etkilemişti. Kutup tilkisi dostum, hepimizi derinden üzerek gitmişti, acısının önüne hiçbir şeyi koyamazdım, koymadım da… Kars’a gidiş sürecim olumsuz başladı ya olumsuz da devam edecek gibiydi. Askerlik şubesine giderken otopark çıkışında bir kediyi ezmiştim, günlerce uyuyamamıştım; hep gözümün önüne geldi bu ufak kaza… Celp belgesinde “Komando olmak istiyor musunuz” sorusuna babam kaşını kaldırıyor ben “istiyorum” yazıyorum. Ona “istemiyorum”u işaretlediğimi söylesem de bilmemesi menfaatimeydi o zaman :)
![](https://2.bp.blogspot.com/-JsYXw8CtUhM/T9jDY54jkoI/AAAAAAAAACM/ZdggER-aDXQ/s400/untitledi.bmp)
Yapanlar bilir, şafak 100’den düştü mü kısa dönem askerleri, ki “galoş” derler, buz gibi suyla donuna kadar ıslatırlar. 6 kısa dönem çavuşuz, uzun dönemlerden kaçacak yer arıyoruz ama her yer soğuk, gazino soğuk, yatak soğuk… Kaçacak yer yok, kısacası “no easy way out” durumundayız. Çaresiz tek sıraya geçtik. Buz gibi sular ibriklere dolduruldu, bir taraftan şarkı, bir taraftan türküler, araba yıkar gibi sular boca edilmeye başlandı. O buz gibi suyun sırtımdan içliğimin içine işleyişini düşündükçe içim hala titriyor. O yüzdendir zaten, askere giderken her şeyden adet olarak fazla fazla alınır. O gece 3-5 devriyesine çıkacak içlik olmasa Allahuekber dağlarında donarak can verme tehlikem vardı derim hep… J
![](https://1.bp.blogspot.com/-1BgElJnDFBU/T9jDhwk4AyI/AAAAAAAAACU/NfFQG1XjjVg/s320/untitled%C5%9F.bmp)
Ama öyle bir şey var ki, askere giderken yapmayacağını düşünürsün, dokunmayacağını, elini sürmeyeceğini söylersin. Askerdeyken de yapmak için zaman kollarsın… Mektuplaşmak… Ailemin, arkadaşlarımın bana gönderdiği mektupları okumak, onlara cevap yazmak tarifi mümkün olmayan bir zevkti benim için… Fırsat buldukça hiç yapmadığım şeyi yapıyordum ben de, önüme gelene mektup yazıyordum.
Arazisiydi, şusuydu busuydu derken İstanbul’a dönme vaktim gelmişti. Beni nelerin beklediğini bilmeden teskere günü ilk uçakla İstanbul’a döndüm. Tüm ailemi evde beni bekler bulduğumda yaşadığım mutluluğu da tarif edemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder