17 Haziran 2012 Pazar

Hayat Zaten Kısa...

     Asabiyet, sinir, öfke… Bunların tamamı aslında boş ve gereksiz işler topluluğu… Sadece kendim için de demiyorum, dışarıda öfkesini kontrol edemeyen sayısız insan var. Bazıları şanslı ama ben de kendimi onlardan görüyorum. Şanslı olmalarının sebebiyse öfkelerini hedefinden çok daha farklı herhangi bir noktaya kolaylıkla aktarıp öfkelerinin seviyesini düşürebiliyor olmaları… Bu tip insanlar kendi psikologları, doktorları olmayı bir bakıma başarabiliyorlar. İşin doğrusu da bu; çok insan, çok arkadaş bilirim stresinden, sorunlarından, öfkesinden kurtulabilmek için psikologlara koşan… Ama eleştirmiyorum yanlış anlaşılmasın, sadece buna gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü seni senden başka kimse tanımaz; "güç içinde" :) problem sendedir, çevrendedir, bunu da ancak sen kendi dinamiklerinle çözebilirsin. Gerçi detayına inildiğinde psikologların sana, bunu çözebilmen hususunda yol gösterdiği ifade edilebilir ama seni tanımayan ve sadece 2-3 seansta toplam 4-5 saat dinleyen birinin sana ne kadar doğru yol gösterebileceği konusunda da benim bazı derin şüphelerim var.
    Bu konu üzerinde de zaman zaman oturup düşünmüşlüğüm vardır yani benim de. Neden sinirleniyorum, kimle neyi paylaşamıyorum, bu öfkemin nedeni nedir? Bunu nasıl aşabileceğim?
Artık eskisi gibi değil hiçbir şey… Teknoloji gelişti, evinde, cebinde internetin varsa dakikalar içersinde aradığın birçok yeni bilgiye kolaylıkla ulaşabiliyorsun. Bana göre de işin ilk adımı bu… Kendine ait bir rahatsızlık, bir hastalık bir problem olduğunu düşünüyorsan birinci kural önce işin meraklısı olacaksın. Meraktan kastım, “acaba hangi psikologa doktora gitsem, acaba bana ne söyleyecek ne anlatacak da rahatlayacağım” değil… “Ben kendimde gördüğüm bu sorunu nasıl aşabilirim” diyeceksin kendine, sorgulayacaksın. Gerekirse kendini sorgulayacaksın. kısacası kendi kendinin doktoru, psikoloğu olacaksın.
Kars’tan dönüşümün bende farklı izlenimler ve değişiklikler yarattığını ifade etmiştim. Kars, bir şekilde benim asabi yanımı söküp almıştı. Belki tamamen değil, ama her şeyden uzak kalmak, insanları özlemeyi, daha az kırıcı olmayı öğretmişti bana. Ama bir insanda her zaman ufak izler kalır, asabiyet de böyle bir şey galiba... Çünkü zaten toplum olarak zor zamanlar yaşıyoruz; her yerde sinirliyiz, hemen öfkeleniyoruz. Karşımızdakini dinlemiyoruz, saygı duymuyoruz. En basitinden bilinçlenmiyoruz, sorgulamıyoruz.
Ben de sorgulamaya çalıştım bir şekilde kendimi. Açtım interneti, öfkemi kontrol etmenin yollarını araştırdım. Karşıma da öyle ahım şahım öneriler çıkmadı. Halihazırda mesela anti-depresan ilaç kullanımı bana çok da doğru gelmiyor. Zaten o ilaçları da anlamıyorum. Birincisi, hem bünyene haricen biyokimyasal bir madde veriyorsun, vücudunu uyuşturuyorsun. İkincisi de seni sadece anlık olarak kontrol altına alıyor.  Veya sen kendini kontrol altına aldığını zannediyorsun.
Karşıma çıkan sonuç şu oldu: Önce seni sakinleştirecek, mutlu edecek şeylerin bir listesini yap, zaman zaman bunları oku, hayata geçirebileceklerin varsa zamanını kolla. Çünkü sinirlendiğin an öfkeden aklına bile gelmez düşünmek bunları, ama normal zamanda bunu yaparsan savunma sistemini kurmuş olursun, öfkeyle savaşman da kolaylaşır bir yerde…
Ben de bunu yaptım. Neleri yapmaktan keyif aldığımı düşündüm; not almadım çünkü üşeniyorum not almaya... Ama şu dakika sorarsanız hatırlarım. O an imkanım neyi el veriyorsa, yapmam gereken ne varsa hatırlayabiliyor, yapmaya çabalıyorum. Bazen çok sinirlendiğimde eğer dışarıdaysam, arabaylaysam, paralı yola çıkıyorum. Hız yapmak için değil bu, katettiğim, önümde uzayıp giden yol bir şekilde rahatlatıyor beni. Aşırı hız adrenalin seviyesini yükselttiği için öfke katsayısının artması kaçınılmazmış ama stabil bir hız öfke eşiğini düşürmek adına son derece faydalıymış. Ben de öfke katsayımı bazen böyle düşürebiliyorum. Can sıkıntısı ya da sinirimi başka bir odağa yöneltmek adına Go-kart’a gidiyorum, 5 dakika da olsa yaptığım bu faaliyet kafa dağınıklığı yaratıyor. Evdeysem 5-6 saatlik puzzle seansı o anki öfkem ya da sıkıntımdan bir şekilde uzak tutuyor beni. Müzik dinliyor, şarkı söylüyorum. Sesinin güzel olması çok da önemli değil bence, içindeki negatif enerjiyi dışarı bir şekilde sesle bile olsa atabiliyorsan seni rahatlatırmış. Çıplak ayak sahilde çimenlerde yürüyorum, topraklama yapıyorum yani…
Uzatırsam liste sürüp gidiyor; şunu söylemeye çabalıyorum, yapabildiklerinle, yapabilme yetinle sınırlıdır birçok şey ama herkes için de farklıdır elbette... Amaç aynıdır ama, varılan nokta aynıdır. Rahatlamaya ermek... Ama yapman gerekir, üşenmemen lazım… Yoksa çabuk yaşlanırsın, ki hayat zaten kısa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...