24 Kasım 2012 Cumartesi

"Yeni Nesil Sizlerin Eseridir"

Bugün "Öğretmenler Günü"... Başlığı da Mustafa Kemal Atatürk'ün eşsiz söylemlerinden biri olarak tercih ettim doğal olarak... Yıllarca öğretmenler gününün sadece biz Türk'lere has bir kutlama günü olduğunu düşünmüşümdür. Özel, anlamlı günlerde blog yazma geleneğimi sürdürmek adına kısa bir araştırmayla sizlerle bilgi paylaşımında bulunmak isteyince gördüm ki hem bu günü farklı günlerde kutlayan ülkeler var, hem de bizde öğretmenler gününün kutlanmaya başlamasının arkasında başka prosedürler söz konusu...
 
 
 
Öğrendim ki, öğretmenler günü birçok ülkede 1994’ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO'nun önerisiyle kutlanıyor.
 
Ülkelerin tarihi özelliklerine, kültürel geleneklerine göre çeşitli ve farklı tarihler Öğretmenler Günü olarak belirlenmiş. Örneğin Arap ülkelerinde her yıl 28 Şubat günü "Öğretmenler Günü" olarak kutlanıyor. Bunun yanısıra Avustralya'da Ekim ayının son Cuma günü Öğretmenler Günü olarak kabul edilir. Hindistan'da eski Hindistan devlet başkanı ve başöğretmeni Dr. Sarvepalli Radhakrishnan'ın doğum günü öğretmenler günüdür. Peru’nun bağımsızlık günü olan 6 Temmuz öğretmenler günüdür.
 

Ülkemizde her yıl 24 Kasım gününü, Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz.  Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulama... Bakın neden?

 
 
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüce önderi Mustafa Kemal Atatürk, 24 Kasım 1928’de meclis tarafından "Başöğretmen" olarak kabul edilmişti.
 
Kemal Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981'de, onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında "Öğretmenler Günü" kutlanmasına karar verildi.
 
KUTLU OLSUN... !!
 
 
 

22 Kasım 2012 Perşembe

Domatesli Şehriye Çorbası Yapalım mı?

Sevdiğim çorbalardan biri de domatesli şehriyedir hani… Arpa şehriyeyle de güzel olur.  Bugünkü denemem bu çorba üzerine olacak. Eğer tarifte ve teşbihte hata ediyorsam, yorumlar kısmına düşüncelerinizi bırakmanızı rica ettiğimi bir kez daha hatırlatmak isterim siz değerli okuyucularıma :)

Bu çorba için çeşitli gereksinimlerimiz olacak her zaman olduğu üzere…
- Yarım su bardağı ayçiçek yağı (opsiyonel olarak 2 yemek kaşığı margarin);
- Yarım su bardağı şehriye; (tel yada arpa şehriye olabilir opsiyonel olarak)
- 1 yemek kaşığı salça;
- 2 adet domates, hatta yine opsiyonel olarak sivri biber;
- 1 su bardağı tavuk suyu;
- 4 su bardağı kaynar su...
Geleyim çorbayı hazırlama metoduma…
Domatesleri haricen rendelemek gerekiyor öncelikle. Rondodan geçirmenizi önerebilirim. Tencerede margarini ,salçayı ve ardından rendelenmiş domatesleri ekliyorum ben. Sonra, daha önce kaynattığım suyu ilave ediyorum. Su iyice kaynadıktan sonra içerisine bir miktar tuz ve şehriye katıyorum. Yumuşayıncaya kadar pişiriyorum; yumuşadığını fark ettiğiniz anda 5-10 dakika aralığında kısık ateşte bekletmek doğru olacaktır. Sonrası elbette ki çorbanın size göre, keyfinize göre servis kısmı…

AFİYET OLSUN... :)

19 Kasım 2012 Pazartesi

Postacı Güvercinler

Çok eski bir arkadaşımın merakı üzerine ufak bir araştırma yapma hevesine girdiğim günün konusu posta güvercinlerinin tarihçesi ve nasıl yetiştirildiği… Kimsenin dikkatini çekmiyor olsa da posta güvercinlerinin tarihteki yeri ve konumu ciddi anlamda su götürmez bir gerçek... Bir avuç büyüklüğündeki bu hayvanlar kimi zaman bir devletin kurulmasından koca bir imparatorluğun çöküşüne bile neden olacak faaliyetlerde bulunmuşlar. Bu işin temelinde elbette ki "casus haberleşme" aracı olarak kullanılmaları yatıyor.
 
Osmanlılarda haberleşme amaçlı kullanılan güvercinlerin başında “Bağdat” güvercini geliyormuş. Bağdat güvercinleri, o dönemde gerçekten de çok kıymetli ve değerli olarak kabul edilirmiş. Uzun uçmaları ve yuvalarına bağlılıkları onları, iyi bir posta güvercini haline getirmiş.

Anadolu’da eski devirlerde “salma kuşu” olarak kullanılmışlardı. Bir yere yuvasını yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibiydi bu hayvanları... Aradan 10 yıl bile geçse, bıraktığınız anda ilk yuvasını bulma yetenekleri tartışılmazdı. İyi yetiştirildikleri sürece günümüzde de halen bu özelliklerini koruyorlar. 1600’lü yıllarda Evliya Çelebi eserlerinden birkaçında, Bursa’dan salıverilen kuşların İstanbul’a çok kısa bir sürede ulaşabildiklerinden bahsetmektedir.
 
Osmanlı dönemi öncesinde Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından posta güvercini olarak kullanılmaya başlaması Büyük Selçuklular dönemine kadar gidiyor. 1000'li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlar. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılmış. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı düşünülüyor. Haçlı askerleri yemek için vurdukları bir güvercinin ayağında buldukları mesaj sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. 

 

 
 
Gelelim o dönemlerde bu Sevimli hayvanların nasıl eğitildiğine…
 
Konuyu araştırmaya koyulduğumda bu işin kolay ve kısa sürede yapılamayacağını düşünüyordum ki öyle de çıktı. Sabır isteyen bir iş olduğu aşikar… İlk etapta uçma yetisini kazanmış olan güvercinler, öncelikli olarak kısa mesafelerde uçuruluyorlar. Mesela 10-20 km’lik mesafelere kadar salıveriliyorlar. Diyeceksiniz ki, kaçmıyorlar mı? Tabi ki hayır çünkü yukarıda da bahsettiğim üzere bu hayvanlar ilk yuvalarına bağlılıklarından ötürü asla unutmuyor ve mutlaka dönüyorlar. Mesafe ne olursa olsun hem de... Yetiştirme dönemi boyunca mesafe gittikçe arttırılıyor. Zamanla 100 ile 500 km mesafelerine kadar gönderilebiliyorlar. Elbette ayaklarına notları bağlanarak… Geçmişte de aynı yöntemin kullanıldığını, bugüne kadar bu işi uzmanlık haline getiren insanların babadan oğula geçen bir meslek misali bu hayvanları yetiştirmelerinden anlayabiliyoruz.

 

13 Kasım 2012 Salı

Danalar Girmiş "Bostana" (!)

Geçtiğimiz günlerde kız arkadaşımla Fatih'te bir kebapçıya girdik. Bu kebapçı, bundan yaklaşık 10 yıl önce üniversiteden arkadaşımla onun tavsiyesi üzerine geldiğimiz bir yerdi. Burada yemeğin yanında gavurdağ salata sandığım ama daha sulu birşey ısmarladı arkadaşım... Daha sonradan adının "bostana" olduğunu öğrendiğim bu salatanın tarifini telefon aracılığıyla yine bu yakada çoğu kez tercih ettiğim dürümcüden aldım. Şimdi sizinle paylaşmak istiyorum bu lezzeti...


Bostana, az önce de bahsettiğim gibi Gavurdağı salatasına benzemekle birlikte oldukça sulu ve acı bir lezzete sahip… Nasıl olmasın ki… Sonuçta memleketi Urfa... Neyse, İlk yapılması gereken elbette malzemelerin temini her zaman olduğu gibi…
3 adet büyük boy domates
1 adet büyük boy maydanoz
5 adet orta boy yeşil soğan
4 adet orta boy yeşil biber
1 adet orta boy soğan
Yarım çay bardağı limon suyu
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 yemek kaşığı nane
Yarım bardak nar ekşisi mutlaka elimizin altında olmalı…
Yapılışı oldukça basit bu salatanın… İlk başta sebzelerin tamamını mutlak suretle güzelce yıkayın. Bilmeyenler genelde maydanozu sapından ayıklayarak kullanırlar ama benim şahsi tavsiyem sapını dahi ince ince kıymanızdır. Diğer sebzeleri de aynı şekilde çok ufak olacak şekilde kıyarak büyük bir tas içerisinde karıştıracağız. Salatanın sulu olması gerektiğinden bahsetmiştim. Limon suyu, nar ekşisi, tuz, nane ve kırmızı biberi en son katarak sulu hale gelene kadar yine karıştırmamız lazım. Eğer ki hala koyu ise, nar ekşisi ve limon suyunun dozunu artırabilirsiniz. Çünkü bu salatanın has lezzeti ekşimsi ve dilinizi damağınızı yakacak biçimde acı olmasından kaynaklanıyor.
Küçük kaselerde misafirlerinize ikram edebilirsiniz şimdi… AFİYET OLSUN…

11 Kasım 2012 Pazar

İlginç Gerçekler - Episode (1)

Günlük yaşantımız bildiğimizi sandığımız ama bilmediğimiz, doğru bildiğimizi düşündüğümüz bir çok mevzu ile dolu aslında... Gelin, biraz bunlara göz atalım hep birlikte...

Sabahları elma yemek kahve içmekten çok daha uyandırıcı etki yapıyormuş... Çoğumuz erken kalkıp işe geldiğimizden bir çoğumuza faydalı olabilir sanıyorum bu bilgi... 


Bir sivrisineğin vızıltısı, aslında saniyede 5oo defa kanat çırpmasından ötürü oluşmaktaymış.


Coca Cola... Her gün elimizin altında, müptelası olanlarımız bile var... İlk çıktığında renginin yeşil olduğunu ben de henüz yeni öğrendim.


Bayanlar bu size ithafen... Kadınlar, erkeklere nazaran birkaç misli daha fazla koku algılayabiliyorlar...


Edison ampulün mucididir. Elektrikler kesildiğinde adama her daim rahmet okurum "Allah Edison'dan razı olsun" diye... Bu icadını gerçekleştirmesinin altında yatan gerçek, onun karanlıktan epeyce bir korkmasıymış...


Bir insan hiçbir surette kendi dirseğini yalayamaz. Bunu çoğumuz belki duymuşuzdur. Ama asıl ilginci, insanların %90'ı "Bir insan hiçbir surette kendi dirseğini yalayamaz" gerçeğini duyunca yada okuyunca dirseklerini yalamaya çalışıyormuş :)


Yaşamımız boyunca 6 filin toplam ağırlığı kadar yiyecek tüketiyoruz.


Bayan arkadaşlarım, bu da muhtemelen sizin için... Evde yemek yapanlarınız vardır; soğan doğrarken sakız çiğnemeniz tavsiyemdir. Zira göz yaşarmasını önlüyormuş.


Beynimizin ortalama ağırlığını bilen var mı? Cevap şaşırtıcı... Ortalama olarak 1,3 KG...


Şaşırtıcı bir gerçek daha... Bir insan vücudundaki damarların toplam uzunluğu, dünyanın çevresini 2 kez dolaşabiliyor. Yani ortalama 80.000 KM...



8 Kasım 2012 Perşembe

Takvimdeki Hüzün...

O'nun yokluğu Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kayıptır. Belki 1938'de değil de bir 10 yıl sonra, 1948'de ölmüş olsaydı bugün herşey çok daha başka olabilirdi kanısındayım...
 
 
 
 
1 Kasım 1938... TBMM’nin açılışına hastalığı yüzünden katılamadı Mustafa Kemal... 15 gün daha rahat günlerini yaşama olanağını veren amansız hastalık, tekrar normal seyrinden çıkarak yeni bir kriz geçirmesine neden oldu. İşte o gece Salih Bozok ile bir kuyuya düştüğünü, kendisinin kuyuda kaldığını ve Salih'in kurtulduğunu anlattığı rüyayı gördü. Mavi gözlerini açtığında herşey olduğundan daha bulanıktı. Artık kendisi de farkına varmaya başlamıştı. Ölüm böyle gelecekti kendisi için... Ardından korkulan son, büyük bir acıyla geldi. Büyük Komutan, Devlet Adamı, Devrimci ve Büyük İnsan, 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05′te ölümlü yaşama veda etti. Bu kara haber Türk Milletini büyük bir yasa boğacaktı. Cumhuriyet en has evladını, kurtarıcısını yitirmişti.

16 Kasım 1938... Tabutu, Türk Bayrağıyla örtülü bir katafalk üzerinde Dolmabahçe Sarayı’nın tören salonuna getirildi ve halkın ziyaretine açıldı. Bütün İstanbul halkı büyük kurtarıcısına son görevi yapmak için Saraya koştu. Ben de o an orada olabilmeyi arzu ederdim.

19 Kasım 1938 Cumartesi sabahı... Dolmabahçe Sarayı Tören Salonunda cenaze namazı kılındı. Cenaze alayı, İstanbul halkının gözyaşları arasından geçerek Gülhane Parkı’na geldi. Tabut bir torpidoya alınarak Yavuz Zırhlısı’na nakledildi. İzmit’te özel bir trene konulan cenaze, yol boyunca Ata’larına son saygısını gösteren halkın yüreklerinde derin bir acı bırakarak 20 Kasım 1938 Pazar günü Ankara’ya götürüldü.

21 Kasım 1938... Hafif yağışlı bir pazartesi günü... Atatürk’ün tabutu Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka yerleştirildi. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, yabancı devletlerin yolladıkları askeri birlikler de dahil bütün Ankara halkı katafalkın önünden saygıyla eğilerek geçti. 12 milletvekili cenazeyi top arabasına yerleştirdi. 12 general top arabasının iki yanında nöbete durdu. Cenazeyi taşıyan top arabasının ardında en büyüğünden, en küçüğüne kadar bütün Türk Milleti vardı. Atatürk’e geçici kabir olarak ayrılan Etnografya Müzesi’ne götürüldü tabutu; hazırlanan mermer lahdine yerleştirildi büyük bir acı içinde...
 
10 Kasım 1953... Ölümünün 15. yıldönümünde Ata’nın naaşı Anıtkabir yapılıncaya dek on beş sene kaldığı müzeden ebedi istirahatgahı olan Anıtkabir’e nakledildi, yine milletinin katılımıyla...


 
 
 
 
 
O, Türk’ün Tarihi ve Kalbinde Ebediyen Yaşayacak. Ruhun Şad, Mekanın Her Dem Cennet Olsun Büyük Önder... Yüreğimiz Kemal Atatürk, Bedenimiz ANITKABİR...
 
 
 

6 Kasım 2012 Salı

Bugün Menüde Domates Çorbası Var...

Muamma olduğunu düşünüyordum, domates çorbası un ile mi yapılır yoksa un katılmaz mı diye… Ben farklı yapıyordum ama uyarı birinci ağızdan, kız arkadaşımdan gelince bloğumda paylaşmayı ve akşamında yapmayı tercih ettim bu kez…

 
4 kişilik bir domates çorbası için şu malzemeleri toparlamak gerekiyor.
 
- 2 domates
- 4 kaşık domates salçası
- 3 kaşık un
- 1 su bardağı süt (ki bu opsiyoneldir)
- 1 çay kaşığı karabiber ve tuz
- 2 kaşık margarin
- 1 kap rendelenmiş kaşar peyniri
- 1 küp et suyu (bulyon, opsiyonel elbet)
 

Nasıl yapacağıma gelince;
 
Öncelikle margarini tencerede eriteceğim. Köpürmeye başladığında, unu ve karabiberi ilave edip kavurmayı planlıyorum. Ardından salçayı da ekleyip iyice kavururum gibi görünüyor. Haricen rendelediğim domatesi de ekledikten sonra ılık suyu ilave edip mevcut karışımı çırpacağım. Top top olmamasına özen göstermek lazım; bunun için de elbette çorbanın başında bekleyeceksiniz. Koyu kıvama gelene kadar su ekleyip kaynayana kadar karıştırmaya devam… Kaynamaya başlayınca 1 bardak sütü ve 1 küp et suyunu da ilave edip 5-6 dakika pişirmek gerekiyor. En son olarak tuzunu da ekleyip ateşten indireceğiz artık…
 
Son işlem çorbayı servis eder etmez üzerine rendelenmiş kaşarı eklemek…

 
AFİYET OLSUN... demeden önce...

Sizce bu lezzeti yalnız tatmak mı, yoksa sevdiğinizle başbaşa yemek mi daha keyifli olurdu?

Kuvvetle muhtemel "mozaik pastayı nasıl yapıyorum" yazımdan sonra bu tip tarifleri blogumda paylaşmayı pek düşünmüyordum. Ta ki sevdiceğimle bu tarifler üzerine muhabbet edene kadar... Kendisi bu kadar cesaretlendirmeseydi sanıyorum tarif araştırması üzerinde çok durmaz, bildiğim kadarıyla yalnızken bunları uygulardım. Sonra baktım ki kendisi benden farklı olarak çorbasına un katıyor, onun yolundan gitmeye karar verdim ben de... Bazen bildiğiniz çizgilerin dışına taşıp aşkı takip etmeniz gerekir... Ben öyle yaptım; tarifime aşk kattım... 

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!

Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.


www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

4 Kasım 2012 Pazar

Doksanlar...

Hayatımızda seksenler diye bir kavram var şu sıralar... TRT’nin epeyce izlenen dizisi “Seksenler'de” o dönemin nostaljik olay ve konuları hicvediliyor. Ama ben bloğumun bu köşesinde zaten dizide seyretmekte olduğunuz konulara değinmeyeceğim. Daha çok bugün, hepimizin daha da vakıf olduğu döneme, 90’lara götüreceğim sizi… Hatırladığımız, hatırlamakta zorlandığımız bazı belli başlı mevzular olacak bugün burada…

İzel - Çelik - Ercan vardı bir dönem… Çelik’in o kanepe örtüsü desenli kazakları yıllarca moda oldu. O kazaklar bol basen kot pantolonlarının içine sokulurdu; öyle giyilirdi.

Efsane Levi's 501 modası vardı. Bir alırdık, yıllarca giyerdik. Amerika’da yaşayan teyzemden her gelmesine yakın sipariş verir, kotumu getirmesini dört gözle beklerdim.
Mustafa Sandal da o yıllarda meşhur olmuştu; “Suç Bende” albümüyle müzik dünyasına adım atıvermişti. Kasetlerle dinlerdik şarkılarını sanatçıların... Tarkan, ondan da önce hepimizin hayatına girmişti elbette ki. Kare desenli sarı pantolonuyla ilk çıktığında şu anki şöhretini elde edeceğini hangimiz düşünebilirdik ki?




Hayatımızda gördüğümüz en lüks arabalar o dönemde Tofaş/Fiat ortak üretimi olan Tempra modelleriydi. Tipo’lar da vardı ve göstergeleri dijitaldi. Bindiğimizde hayretle göstergelerini incelerdik arkadaşlarla. Hatta bir arkadaşım Tipo almıştı da, amma sükse yapmıştı mahallede...





Tayfun vardı. “Hadi yine iyisin, kendine gel” isimli parçaları ve saksafonuyla ün yapmıştı. Garip, tiz bir sesi vardı. Kayahan’ın kızıyla evlendikten sonra ortadan kayboluverdi :P

Star TV yeni başlamıştı yayına… İlk özel televizyondu. Adı Star 1'di. Hatta bir ara adı “Inter Star” bile olmuştu. Kardeş kanalı vardı bir de : “Tele On”…
1993 yılında önce Uğur Mumcu’yu kaybettik. 17 Şubat’ta daha bir ay geçmeden dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in şüpheli ölümü geldi. 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal da 1993 yılının Nisan ayında hayatını kaybetmişti.
Titanic filmi 1998 yılında vizyona girmişti ve sinemada yer bulamıyorduk ilk gösterime başladığında…
90’ların Türkiye açısından en önemli olaylarından biri de bölücübaşının yakalanmasıydı. 1999 yılının Şubat ayında yakalanıp Türk Bayrağının önünde elleri kelepçeli fotoğrafı çekildiğinde millet olarak "Sonunda bu iş bitti” deyivermiştik (!)

Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...