29 Temmuz 2012 Pazar

Mustafa Kemal Bir Medyum muydu ?

Medyumluk dediğimiz mevzu bir dönem Türk medyasını uzun süre meşgul etti. Kelime anlamı olarak bakıldığında "duyarlı, yani psişik bakımdan hassas yapılı veya özel yeteneklere sahip kimselerin dünyadaki bedenini terketmiş varlıklarla ruhsal bağlantı kurarak, onlardan aldığı etkileri çeşitli şekillerde dünyaya yansıtması" olarak tanımlanıyor. Son dönemlerde okuduğum kitap ve yapmış olduğum kısa incelemelerde Mustafa Kemal'e ait "İleri Görüşlülük" olarak tanımlayıp benimsediğimiz özelliğinin medyumluğu anımsatan bir nitelik kazandığını gördüm. Daha önceki paylaşımlarımı okumuştunuz; o anekdotların ışığında şimdi paylaşacaklarım hakkında sizin görüşleriniz neler olacak, açıkçası bunu ben de merak ediyorum...


<<< Bulgar Ivan Manelof'a Söylediği Kehanetler… >>>

Mustafa Kemal başından beri Türk Milletini, yaşadığı zor koşullardan sıyırıp çıkaracağını biliyordu. 1906'da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik'te yaptığı konuşmalar aynen şöyle:

mustafa kemal ile ilgili görsel sonucu
"Bir gün gelecek, ben hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkılapları başaracağım. Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demogoji mahsulü değildir. Bu millet gerçeği görünce arkasından yürür. Saltanat ortadan kalkacaktır. Devlet mütecanis (tek çeşit) bir unsura dayanmayacaktır. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır. Batı medeniyetine döneceğiz. Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı ortadan kaldırarak Latin kökünden alfabe seçeceğiz. Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır. Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır…"

Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi ve padişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.

<<< Gözle Görülmeyen Yeri Bilmesi…. >>>

Sakarya Savaşından sonra, bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal'e okuyor. Kağıttaki notta cephe komutanlarından biri, Seyitgazi'nin Kuzeydoğu tarafında bir düşman kümelenmesi göründüğünden bahsediyor. Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:

"Hayır !.. Orada düşman yoktur... İyi baksınlar..." diyor.
Subay öğle yemeğinde geri geliyor, biraz da sıkılarak: "Haber aldım komutanım. Bahsedilen yerde düşman yoktur."


<<< Bu Kehanetine Düşman Güçleri de İnanmamıştı… >>> 


mustafa kemal ve savaş ile ilgili görsel sonucu
Düşman Ordusunu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı. Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyen, kamuoylarından da durumu gizleme amacı güden fakat Gazi'nin başarılarını gizleyemeyen itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman ATATÜRK elçilere:
"Sizinle 9 Eylül 1922 Nif (Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim." diyor.

İşin ilginç tarafı, bu sırada Türk Orduları Nif'den çok uzakta bulunuyordu ve 9 Eylül'e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor, hatta imkansız gibi görünüyordu. Çünkü bu bir savaştı. Yani kesin tarih verilmesi normal şartlarda hiçbir şekilde mümkün değildi. Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki?

Aradan 10 gün geçti. Bu olayı daha sonra ünlü Nutkunda kaleme alarak şöyle ifade etmiştir:

"Dedigim gün Nif'te idim. Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…"

<<< Annesinin Ölümüyle İlgili Gördüğü Rüya… >>>


Zübeyde Hanım rahatsızlığı arttığından Uşşakizadeler'in evinde oğluna hasret vefat eder. Herkes, bu haberi Paşa'ya nasıl vereceklerini düşünür. Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, aynı saatlerde trenle çıktığı yurt gezisinde uyumaktadır. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus yüzünden kan ter içinde uyanır... Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: "Gördüğüm rüya canımı sıktı çocuk…" der. Ali Çavuş:

mustafa kemal ve annesi ile ilgili görsel sonucu


"Hayırdır Paşam" deyince Atatürk rüyasını anlatır:

"Pek hayır olacağa benzemiyor. Kırlık bir yerdeymişiz. Her taraf yeşillik. Birdenbire sel geliyor, annemi alıp götürüyor. Endişe ediyorum. Yaverlere söyle, İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…"

Acı haber tez gelir derler… Kısa bir süre sonra Yaver, Salih Bozok'un yolladığı şifreli telgrafla gelir. Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: -"Annem öldü mü ?" diye sorar.

Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: "Başınız sağ olsun Paşam."

Gözleri yaşla dolan Atatürk: "Bana malum oldu.. Bana malum oldu… Bunun kabusunu gördüm ben... Anam... Zavallı çilekeş anam... Benim anam öldü, başka analar sağ olsun.."
diyerek koltuğuna çöker. Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin cenaze törenine dahi katılamaz.


Ruhun Şad Olsun Yüce Önder... Aziz Hatırana, Bir Kez Daha Saygılarımla...




1 yorum:

  1. Atamızla ilgili bu kadar iyi ve özel özellikleri,paylaştığınız için teşekkür ederim.Bugünlerde hertürlü şeye söyleme hakkını gördükleri için,medyumluğuda soktular işin içine...
    Atamızla ilgili bu kadar özel şeyleri , paylaştığınız için teşekkür ederim. Bugünlerde her türlü şeye söyleme hakkını gördükleri için, medyumluğu da soktular işin içine...
    Atatürk'ün ileri görüşlülüğü sezgilerinin kuvvetli olmasını, çok iyi ve çook derin, duyarlı bir kalbe sahip olmasını, hisslerinin kuvvetli olmasını Allah'ın ona vermiş olduğu özel bir durum olduğunu düşünüyorum.
    Bir anne ne kadar derin uyursa uyusun, en uzaktan bile çocuğunun ağlamasını duyar. Yeni doğmuş bebeğinin istediklerini hissederek anlar. Tehlikeyi hisseder ve çocuğunu korur,buna örnekler çoğaltılabilir…bakmak ve görmek ile ilgili sanırım..
    Atatürk’ de bu vatan için herkesin annesiydi bence. Medyumluk kelimesini de atamıza yakıştıramıyorum; hayatını feda edebilecek kadar iyi bir kalbe sahip olan, beyefendi, iyi bir evlat baba,anne, kardeş,dost,komutan, komşu, lider herşeydi;ve yaptığı hissettiği bu özel durumları bence muhteşem zekası ve kalp gözüyle yapıyordu
    Tek kelime ile Allah’ın lütfüydu bize. Bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyorum.
    Sidal

    YanıtlaSil

Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...