31 Mart 2013 Pazar

Neden 1 Nisan..??



Şaka yapıp duruyoruz; bence güzel de birşey... Amacını aşmadığı, yaptığınız kişiyi kırmadığı sürece... Bugün 1 Nisan ve açıkçası bu blogu yazana kadar hiç merak etmemiştim; sizlerle paylaşmak adına "Neden 1 Nisan" dedim; bakın ne buldum...??

15. yüzyılın sonları... Haçlı ordusu İspanyadaki Endülüs müslümanlarının son kalesini kuşatmıştır. Kuşatma uzun sürmesine rağmen -kış aylarının da etkisiyle de tabi- kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı kaleyi düşürecek değişik taktikler düşünmektedir.

En sonunda 31 Mart gecesi, kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil; "Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım" der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının bağışlanması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler. Ertesi sabah, yani "1 Nisan" sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir.
Bunun üzerine Müslümanlar "Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz..." dediklerinde Haçlı ordusu komutanı "Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur" diye cevap verir ve o sabah bütün müslümanlar kılıçtan geçirilerek katledilir.

İşte o gün bugündür 1 Nisan, Hristiyanlar arasında "Hile Günü" olarak kutlanmaktadır. 

Nereden geldiğini bilmek lazım, günün sonunda ne ifade ettiğini de... Bir dip not daha; İspanya asırlar boyu müslümanların hakimiyetinde kalmış, bu olayın sonunda şimdiki sahiplerinin mülkiyetine geçmiştir. İber Yarımadasının Türk-Müslüman tarihi açısından ilginç başka bir olayını da bu linkten okuyabilirsiniz.



25 Mart 2013 Pazartesi

Dostlar Sofrası

Çok içen biri değilim, tek başına da keyifli gelmiyor zaten bu işler... Yanında seni dinleyecek, sana derdini yada mutluluğunu açacak yarenler olduğu sürece zevk veriyor. Bazen kederleniyorsun, bazen keyifleniyorsun; ama eninde sonunda <<dünya>> kelimesi senin için anlamını yitirip <<bi dünya>> olup çıkıveriyor karşına :) 



Biz de ne yaptık; arkadaşlarla düşündük taşındık "ne yapsak etsek, bir çıkıp sohbetin dibini vursak" dedik. E sözümüz de vardı; kalktık dostlar sofrasına gittik. Fırat Saraçoğlu, Fatih Yazgan, Selçuk Sarı ve elbette ki babayiğit Taner Arslan'la güzel bir yemeğe, keyifli bir sohbete imza attık... Güzel de yaptık... 


22 Mart 2013 Cuma

Ceviz Kabuğu

Cevize dikkatlice bakın... Dışında yeşil bir kabuğu, kabuğun altında sert başka bir kabuğu ve üzerinde de incecik bir zar tabakası vardır. Kendiyse insan beynini hatırlatan beyaz bir yapıya sahiptir. Dıştaki bu yeşil kabuk daha çok kafa derisine, içerideki sert kabuk kafa tasına, ince zar beyin zarına ve kendi beyaz yapısı da beynin ta kendisini anımsatır. Bu yapısıyla ceviz, yaratıcı gücün sayısız şaheserlerinden biridir bana kalırsa... Bilenleriniz mutlaka vardır ancak cevizin gerçekten kendisine benzediği insan beynine yararı tesadüf olmasa gerek... Sadece bu da değil... Ona da aşağıda bahsedeceğim.



Cevizin beyin dışında mide, bağırsak, böbrek ve deri rahatsızlıkları gibi birçok hastalığa iyi geldiğini de vurgulayan doktorlar, sadece meyvesinin değil; kabukları ve yapraklarının da şifa kaynağı olduğunu ifade ediyorlar.

Ceviz, kanda zararlı kolesterol oranının yükselmesini önlerken ayrıca, yüksek kolesterolü de düşürür. Damar tıkanıklığı sorunu yaşayan insanlar için de ayrı bir ilaç niteliği taşır. bununla da kalsa iyi, şeker hastalığı tedavisinde de önerilmektedir. eker hastaları ceviz yaprağını kaynatıp içmelidir. Ceviz yaprağı ve kabukları kaynatılıp balla karıştırılarak içildiğinde kansızlığa iyi gelmektedir" diyor doktorlar... Ceviz bir de çocukların gelişmesini hızlandırmaktadır.

Mide gazını giderir. Grip ve nezleye iyi gelir. Ki tam da mevsimindeyiz... Öksürüğü giderdiği gibi sindirim sistemi bozukluğunu ortadan kaldırır.  Ceviz, vücudu soğuktan korumak için de yenir. Yorgunluk ve bitkinlik hissediyorsanız; ceviz bire bir...Zehirlenmelere ve zehre karşı da etkilidir. 

Not: Yaş ne olursa olsun günde 1-2 adet ceviz yemek, beyin uzmanları tarafından şiddetle tavsiye ediliyor. Özellikle gelişme çağındaki çocuklar için…

16 Mart 2013 Cumartesi

Nasreddin Hoca

Girin bakın internetten... O'nunla ilgili sayısız yazı, fıkra, makale, araştırma bulursunuz. Çoğu birbirinin aynısı, kopyasıdır. Ben bugün birbirini tutmayan onca bilgiden sıyrılarak Nasreddin Hoca'ya ilişkin gerçek öyküyü anlatmaya çalışacağım size...

Anadolu'da Osmanlı hakimiyeti henüz başlamamışken, Anadolu Selçukluları'nın mevcudiyeti söz konusuydu. Türlü beyliklerin bir araya gelmesiyle büyük bir yapılanması vardı Anadolu Selçukluları'nın. Bunlardan en önemlilerinden biri de Kuzey Anadolu'da yerleşik "Kastamonu Beyliği"ydi. Ama daha çok "Çobanoğulları" olarak anılmaktaydılar. Bu beyliğin başı Hüsameddin Çobanoğlu Alp Yötüktü. Öldüğünde yerine Muzafferiddin Yavlak Arslan geçmişti beyliğin başına. İşte, kahramanımız Nasreddin Hoca da Yavlak Arslan'ın oğludur aslında.

NASREDDİN HOCA ile ilgili görsel sonucu
1291... Artık Anadolu Selçukluları'nın son demleridir; taht kavgaları sürüp gitmektedir. Yavlak Arslan bu taht kavgaları esnasında şehit düşünce Çobanoğulları beyliğinin başına geçme görevi -Nasuriddin Hace-ye, yani bildiğimiz adıyla Nasreddin Hoca'ya kalır.

Ama bizim tanıdığımız yanıyla Nasreddin Hoca'nın halka maloluşu çok farklı bir olaya rastlıyor. O dönem, Moğol veliahtı Geyhatu'nun Anadolu'ya sefer düzenleyeceği söylentisi halkta geniş bir panik havası yaratmıştır. Öyle ki Geyhatu, zalim bir hükümdar olup işgal ettiği topraklarda halkı kılıçtan geçirip şehri barbar askerlerine yağma ettirmesiyle ünlüdür. Bunu bilen Nasreddin Hoca hiç vakit kaybetmez Geyhatu'nun yanında alır soluğu. Ona öyle latifeler, öyle nazik jestlerde bulunur ki, bu zalim hükümdarın içinden Anadolu'yu yağma etmek gelmez. Kısacası halkın kellesini kurtaran aslında Nasreddin Hoca'dır. Böylece hoca, halk arasında sevilen sayılan, saygı duyulan bir insan olur. Bu nedenledir ki türlü hikayeleri fıkra tadında günümüze kadar gelir. 


11 Mart 2013 Pazartesi

Ciğerimsin...

"Herşeyin başı sağlık" sözü gerçekten çift karakterli bir cümle... Neden mi; normal şartlarda hasta değilsek, sağlığımız yerindeyse çoğunlukla çok üzerinde durmayız, "doğru söylüyorsun" deriz. Ama bir düşünün hepimizin başına geldi bu; başımız dahi ağrıyorsa ne yediğimizden birşey anlarız ne de yaptığımızdan... Lafı uzatmayacağım; bugün blogumda karaciğer üzerine laflıyoruz. Hangi karaciğer rahatsızlığı olursa olsun, ona faydalı gelecek besinleri kısa kısa paylaşmak istiyorum. 

  

Asırlarca iyi bir besin ve ilaç olarak güvenle kullanılmıştır zencefil.... Bağışıklık sistemini güçlendirdiği gibi kuvvetli de bir romatizma ilacıdır. Sindirim sistemini düzenler; ikinci aspirin gibi kanı sulandırır. 



Enginar da zencefil gibi karaciğerden, başta azot olmak üzere toksik maddelerin atılmasına yardımcı olur. Taze olarak tüketilmesi de doktorlarca tavsiye ediliyor. İçerdiği maddelerle vücuttaki zehirli maddelerin tamamının kolayca çözünmesine katkı sağladığı için karaciğer enginar sayesinde "derin bir ohh" çekebiliyor.



İçerdiği antioksidanlar yardımıyla havuç, karaciğeri temizler. Bol bol yemeklerde tüketilmesi gerekir. Bunun yanısıra bezelye de havucun görevini yerine getirir. Ama bezelyenin bir diğer görevi daha bulunuyor. Karaciğer aslında vücutta kendini yenileyen yegane organdır. Karaciğerin kendini yenilemesinde bezelye bire bir...



Şalgam suyunu sevenlere de müjdem var : Biliyorsunuz içinde mor havuç bulunuyor. Mor havucun sıvı halde tüketilmesi, karaciğer için mükemmel bir destek... Şalgama devam yani :)



Bu arada önemli bir dipnot benden... Şeker vücutta yağa dönüştürüldüğü için karbonhidrat ve şeker tüketimini olabildiğince düşürmek gerekli. Karaciğeri yağlamamak lazım. Tavuk butunu beyaz et diye tüketmek de toplum içinde bildiğimiz önemli yanlışlardan biri... Beyaz et grubu; tavuk etinin sadece göğsü, hindi eti ve yağsız balıktır.




7 Mart 2013 Perşembe

NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile. 



Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Mart 2013 Pazartesi

Futbol Sadece Kazanmak Değildir...

Ersel kardeşim bizi ayaklandırdı; dedi ki "Bence bu sene kendimizi bir sınamalıyız bu turnuvada..." Biz de onun aklına uyduk, takımı kurduk... Burada amaç uzun zaman uzak kaldığımız dostlar olarak bir araya gelip eğlenmekti tabii ki...

Her yıl futbol turnuvası düzenlendiğinde bunu yapmayı istemiştik hepimiz ancak, kısmet bu seneye nasip oldu. Ben de konuyu yeni ekip arkadaşım Taner'e açtım. Futbolu sevdiğini, hele ki halı sahada oynamayı en az benim kadar arzu ettiğini bildiğim kardeşim, tereddütsüz teklifimi kabul etti. Deadline'ın son saatlerindeki en iyi transfer...


Sıra, takımın diğer elemanlarını bulup takımı tamamlamaktı. Bunu da Ersel halletti elbette... Bağlı bulunduğumuz kurumun iştiraklerinden IBTech'ten diğer arkadaşlarımızın da katılımıyla takımı tamamlamış olduk. Elbette eski ekip arkadaşım Murat'ın da katkılarıyla...

Takımın bir isme ve formaya ihtiyacı vardı. Bunu da tamamlamak zor olmadı bunca kreatif adam varken... FIB ile IBTech'in bileşiminden FIBTech ismini kurguladık. Renk konusunda da çok tartışma yaşamadık. Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı ayrımı gözetmeksizin siyah beyazda karar kıldık. Ve asıl meseleye geldik tabi... Forma hususu... Bunu da Sirkeci'de 3 saatlik bir keşif ile ben hallettim. 1 hafta içinde elimizde olacak biçimde formaların teminini üstlenmiş oldum böylece... 


Herşey tamamlandıktan sonra artık turnuvanın ilk maçını beklemeye koyulduk. İlk maçta epey umutluyduk açıkçası... Ama daha maçın ilk yarısında 5-2'lik bir skorla karşılaşınca zevkimizi alıp maçı tamamlamak adına kendi oyunumuzu ortaya koymaya karar verdik. 3. derken, 4.gol geldi. 4.derken 5.golü bulduk ve maçı 5-5'e getirdik. Tam 1 puanı aldık alacağız derken son dakikada yediğimiz gol ilk maçtan elimizin boş kalmasına ve turnuvaya kötü bir başlangıç yapmamıza neden oldu :)


İkinci maç tam bir fiyaskoydu. Hiç bahsetmeyeyim. Daha haftasında "şunu yapalım, şöyle oynayalım" derken aldığımız mağlubiyetle gruptan çıkmak da suya düştü. Oynadığımız takım 3 kez İstanbul 1.si olmuş bir ekipti ve epeyce zorluydu. Bu maç da yine bizim için "farklı" bir deneyim oldu.


Ve son maç... Gruptan çıkma ihtimalimizin kalmaması rahat bir futbol oynamamıza zemin oluşturdu. Rakip önceki maçlarda oldukça gol yemiş olsa da, iddiasız maç yapacak olsak da, iki takım o gün yol teperek sahaya geldi ve mücadele etmeyi tercih etti. Sakatlıklar olmasa daha da keyifli olabilirdi ancak maçtan sonraki gazozuna yapılan ikinci maç belki de turnuva tarihine geçti.

Bir sonraki turnuvada görüşmek dileğiyle...









Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...