4 Eylül 2020 Cuma

ATOS - PORTOS - ARAMİS YUVACIK SERİNDERE KANYONU'NDA

Yine yeni yeniden herkese merhaba,

 

Geçtiğimiz günlerde kamp günlüklerimizden "Sarpdere" mevkiini ve oradaki naçizane izlenimlerimizi paylaşmıştım. O kampı yaklaşık 2 ay önce gerçekleştirdiğimizi söylemeyiyse atladığımı farkettim. Zararı yok, bu haftasonu da Kocaeli/Başiskeleye bağlı Yuvacık Barajı mevkiindeki Serindere Kanyonu'ndaydık. 

Aslına bakarsanız böyle durumlarda “neye niyet neye kısmet” derler. Biz ekip olarak Pürenli yaylasına çıkmayı planlamıştık ama geceyi Serindere Kanyonunda sonlandırdık. Bu nasıl oldu peki?

Öncelikle kadromuzda ufak bir genişlemeyle bu kampa başladık. Daha önceki kamp deneyimlerini sözlü paylaşan İbrahim kardeşim, sağolsun bizi Pürenli planımızda yalnız bırakmadı... İyi ki de bırakmamış. 

Sabah saat 07:00 itibariyle Ümraniye'den yola çıktık. yaklaşık 2,5 saat sonra Gölyaka'ya, yani Düzce'nin Pürenli'ye yakın ilçelerinden birine vardık. Burada sabah kahvaltısı olarak Ezo gelin ve Mercimek çorbası tercih ettik. Şeref Lokantası deyince mutlaka bir durun ve lezzetlerinden faydalanın derim. Çorbaları harika...


Bu ilçede yarım saatlik bir alışveriş faslından sonra ikinci durak olarak Güzeldere şelalesini belirledik. İbrahim daha önce de buralarda gezdiğinden bize rehberliği kendisi yaptı. Şelale yaklaşık 63 metrelik bir yüksekliğe sahip. Gölyaka belediyesi burada sosyal tesis oluşturmuş durumda. Hatta semender evleri, bungalow tarzı konaklama imkanları mevcut. Tek sıkıntı, belediye tesislerinde rezervasyonla ilgilenen vatandaşların ilgisiz, alakasız, ukalaca takınılmış tavırları... Mevcut takındıkları bu tavırla sizde “tutuyorsan tut, tutmuyorsan beni burada meşgul etme” izlenimi uyandırıyorlar. Bu vatandaşları ayrıca zaten şikayet konusu edeceğimizi dile getirip gezi izlenimime devam edeyim.


Şelaleden çıktıktan sonra vakit kaybetmeden Pürenli’ye çıkıp yerleşik düzenimizi kurmayı planladık. Ancak evdeki hesap çarşıda sizi yarıyolda bırakıyor bu dönemde. Pürenli’ye 5 km kala, tepeden inen bir araç bizi durdurdu. İçindeki çift, “Kampa gidiyorsanız, Jandarma ateş yakma, kamp kurmaya izin vermiyor” şeklinde uyardı. Zaten sarp ve zorlu geçen bu patika yolu bizi yormuşken bir de üzerine gelen bu uyarı motivasyonumuzu iyice kırmışa benziyordu ki....

İBO’DAN YUVACIK HAMLESİ GELDİ....


.... İbrahim, “tamam abi hiç kasmayalım, doğrudan Yuvacık Barajına gidelim. Emin olun hiç pişman olmayacaksınız, üstüne de Pürenli faciasının üstünü örtecek” dedi. Aracı daha da yormadan Güzeldere Şelalesine döndük ve orada öğlen yemeği için mangal başına geçtik. Şeref Lokantasının bizi yönlendirdiği kasabın köftesi muazzamdı. Reklamını yapmak gibi olmasın da, Göl-Mar’dan gönül rahatlığıyla alabilirsiniz. Eti ne kokuyor, ne de mide yakıyor.


ATOS – PORTOS ve ARAMİS SONUNDA KANYON’DA...

1,5 saatlik araç yolculuğundan sonra sonunda Yuvacık’taydık. Daha önce instagram aracılığıyal gördüğüm Karaaslan Camping’in yaklaşık yarım km yukarısında Beşkayalar Camping alanı vardır. Burası dışarıdan bakıldığında çay bahçesi kıvamındadır ancak içeri girip de öte taraflara ilerlediğinizde görürsünüz ki sarp orman, sık ağaçlık ve doğal yeşillikler içinde kamp mekanları mevcuttur. Biz de alanımızı bulduk ve çadırlarımızı buraya kurmaya karar verdik.


Yaklaşık 15 dk içinde tüm ekipmanımız aracın dışındaydı ve çadırlarımız kurulu haldeydi. Manzaramız müthişti, Serindere Kanyonunun hemen dibindeydik. Etrafta kimsecikler yoktu. Zaten bizim de böyle bir ihtiyacımız yoktu. İstanbul’dan kaçışın asıl amacı, üstünüze gelen kalabalığı bertaraf etmektir ki bu tip hobiler kesinlikle biçilmiş kaftandır bunun için.

BİR SEMAVİ DİNLER VARDIR, BİR DE SEMAVER DİNLERİ...

İbrahim, kamp öncesinde çok söylemişti semaver getirmek istediğini... Israrla kendisini çok yormamasını talep etmiştik ama iyi ki de yormuş. Benim gibi çayla arası çok olmayan bir adama bir öğünde 5 bardak çay içirebilmek, yetenektir. Geçmiş deneyimlerinden olsa gerek kendisi Semaver başına geçmişken, Koray da bu esnada odun, çalı-çırpı peşindeydi. Ben de iş bölümünün etraf düzenleme kısmında yeraldım. Masa, sandalye, sofra malzemeleri ve ateş yakılması....Evet, ateş yakılması... Bir önceki yazımda kamp ateş olmadan kamp olmayacağını yazmıştım zira...

MANGAL ATEŞİ MİDENİZE, KAMP ATEŞİ GÖNLÜNÜZE HİTAP EDER...


Kamp ateşi olmazsa olmazım diyerek ben yine cehennem zebanisi gibi mangal ateşine girdim. Bakın karıştırmamak en doğrusudur, mangal ateşiyle kamp ateşi başka işlerdir. Pir Hacı İzzet der ki; “Mangal ateşi midenize, kamp ateşi gönlünüze hitap eder.” İbrahim’in buradaki etkisiyse 2-3 gün öncesinde evde marine ettiği kanatları bu ateşin sevgilisi yapması oldu. Onun tarifini de bir ara İbrahim’den alırız. Radyolu fenerimizden yükselen Türk Sanat Müziği musikileri eşliğinde mangal keyfimiz bize saati unutturdu.

Yemekler de bittikten sonra, ki saatler artık 21:30’u gösteriyordu, benim ikinci görevimin zamanı geldi. Kamp ateşini harlandırmak... Semaver’den gelen çay, kamp ateşinin ısı ve ışığı, arka fonda hafif bir fasıl musikisi ve 3 silahşörler.... Dartanyan yoktu belki ama muhabbet vardı. Kampa 3 kişi gidiyorsanız, sohbetiniz, muhabbetiniz Dartanyan’dır. Mesleki sohbetler, gelecek planları, kendimizi 10 sene sonra nerelerde görüyoruzlar derken biz, etraftan yükselen çıtırtıları unutmuştuk bile...

MİSAFİRLER İŞBAŞINDA.... BELKİ DE EV SAHİPLERİDİR....


Gecenin son saatleri... Artık 01:00 suları... Yatalım artık sabah da güzel bir kahvaltıyla yolumuza bakalım dedik, girdik çadırlara...  Benim için de yeni almış olduğum çadırın test vakti geldi böylece. Ancak bu çadırın özelliklerine vs bir başka blog yazımda değineceğim. Sizleri burada sıkmak istemiyorum. Yemek ve sohbet esnasında duyduğumuz çıtırtıların Yaban domuzlarına ait olduğunu zaten biliyorduk da, kendilerini misafir edememiştik. Çünkü aslında onlar değil, misafir olan biziz doğada. Ama insanoğlu işte, her gittiği yeri kabulleniyor, sahipleniyor. Saat 04:00 civarlarında çıtırtılar artık daha da yaklaşınca tedirginlik kapladı. Çadırın penceresinden hafif dışarı baktığımda kamp ateşinin kenarındaki karaltının, masamızın kenarındaki artıklardan faydalanmak isteyen yaban domuzuna ait olduğunu farkettim. Zaten aynı karaltıyı kendi pencerelerinden Koray ve İbrahim de izliyorlarmış. Bir zararları da yok gariplerin, evlerine girdik, evlerinin ortasında ateş yaktık, sohbet ettik. Saldırsalar yeridir ama karınlarını doyurup gittiler.

KAMP MENEMENİ SEVER MİSİN?

Sabah ben biraz erkenciyim. 06:45’ti uyandım, güzel bir doğa yürüyüşünü yarım saatte tamamladıktan sonra sabah serinliğinde kamp sandalyemde ufak bir şekerleme gerçekleştirdim. Saat 08:00’i gösterdiğinde çadırlardan birinden Koray’ın sesi duyuldu. Dedim acaba yine “şişme yatağı mı patladı ama etrafta maden de yok” JJJ 10 dakika içinde ictima alırcasına bütün ekip çadırlarımızın başındaydık yine.


Bizim İbrahim gerçekten donanımlı adam... Sabah kahvaltısını hafif yapalım dedik, önümüze sac ve menemen malzemeelrini döktü. Buyrun kısaca nasıl yaptık onu da sözle anlatmayayım çünkü anlatılmıyor, midede yaşanıyor J

  
Kahvaltı ve sonrasındaki semaver çayı keyfinden sonra yarım saat içinde toparlanarak İstanbul’a yola koyulduk. Ardımızda, çok güzel geçirilmiş bir günü geride bırakarak. Bu burukluğu anlatmak da zordur. Hani çok sevdiğin bir oyuncağını elinden alırlar. İşte kamp sevdası böyledir. Bizim gibi kampçıların yemini şudur ki; allah bizleri yine güzel, sağlıklı, bol yeşillikli bir doğanın içinde bir araya gelmeyi yeniden nasip etsin. Amiiiiiiinnnn !!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...