7 Aralık 2020 Pazartesi

KULAĞIM ÇINN ÇINN... AMA UĞULDUYOR...

Merhaba

Bazen bu platformda sizlerle sağlık problemlerine ilişkin bilgiler de paylaşıyorum. Son zamanlarda sıklıkla duyduğum, hatta kendimde bile rastladığım bir rahatsızlıktan bahsedeyim.

Uğultu... Ama kulakta uğultu... Bazı zamanlar rüzgar bazı zamanlar dalga sesi veya bir çınlama gibi kulağımızı tırmalar adeta... Doktorlar buna sadece "çınlama" demektedir.  Uğultu dediğimiz bu meret iki kulaktan duyulması halinde tansiyon, diyabet gibi sorunların göstergesi olabiliyor.

Uğultunun tek kulaktan duyulması hallerinde problemin kaynağında beyin tümörü riski taşıması ihtimali de bulunmaktadır. Damar problemi olabilir görüşüyle incelenmesi gerekebilir. 

Uğultu süresi, 2 haftayı geçiyorsa mutlaka bir kbb uzmanına danışmakta yarar var. Kulak kiri gibi çok basit bir sebep bile uğultuya neden olabilmektedir. Bazen de psikolojik problem yaşayan bireylerde uğultu yada çınlama görülebiliyor

Çok sevdiğiniz birinin ölüm haberini aldınız...  gelecek kaygısı yaşıyorsunuz, işinizi kaybettiniz. Psikolojinizi bozan şeyler dahi uğultu yapabilir. Bir de birey o sese kafayı taktıysa, vay haline... 

Akşamları veya başımı yastığa koyduğumda şikayetim artıyorsa...

Akşam saatleri daha sessiz ortamlarda bulunduğumuzdan uğultuyu duyma olasılığımız artıyor. Gündüz gürültüsünün içinde uğultuyu zaten farketmezsiniz Başınızı yastığa koyduğunuz anda gecenin o sessiz yüzü aslında uğultunun da kendini gösterdiği zamandır. 

Başka bir neden de olabilir. Bütün gün kulağınız sesin içindedir, müzik dinlemişsinizdir, trafikte kalmışsınızdır. Kulak yorulduğunda uğultu kendini gösterir. 

Duyma yetimi kaybedecek miyim?

Uğultu bir neden değildir. Sonuçtur. Kulağınız yorulmuştur, kulağınızda kir birikmiştir, psikolojiniz bozuktur, yada allah muhafaza tümör vs gibi bir problem haiz olmuş olabilir (olmasın inşallah) kulağınız uğuldar. Başka bir probleme neden olmaz.

3 Kasım 2020 Salı

Yepyeni Ford Puma: Şehirli Bir SUV!

Ford’un yeni SUV otomobili Yepyeni Ford Puma; modern, şık ve cesur görümüyle dikkat çeken bir tasarımla karşımızda. Alışılan SUV tipi araç görünümü aksine fazlasıyla modern, zarif ve şık görüntüsüyle şehir trafiğinde dikkatleri üzerine çekiyor. Metropolde alışık olmadığımız kadar şık bir SUV tasarımı ile şov yapan Yepyeni Puma, asfalt zemin dışında da yüksek performansıyla şaşırtıyor.

7 ileri otomatik vitese sahip Yepyeni Puma, Ecoboost Hybrid motor teknolojisi ile çevreci ve yenilikçi bir duruş sergiliyor. Bu teknoloji gerektiğinde benzinli motorun elektrikli bir motor ile desteklenerek yakıt tasarrufuna ve uzun mesafeleri düşük emisyonla kat etmenize imkân sağlıyor. Yüksek performansına rağmen klasik motorlara göre CO2 emisyonu ciddi ölçüde düşük.


Sınıfının En Büyük Bagaj Hacmi
Zarif görünümünün aksine, sınıfının en büyük yıkanabilir bagaj hacmine sahip. 80 litrelik su geçirmez ve tahliye tapası olan ekstra bir Megabox’ı sayesinde ek depolama alanı yaratarak, özellikle sporseverler için kolaylıkla muhafaza edilebilir bir alan oluşturuyor. 
Ayrıca sadece sizin değil evcil hayvanınızın da konforu düşünülmüş ve Hayvan Dostu olarak tasarlanmış. 

Güvenlik ve Park
Teknolojik yeniliklerle donatılmış Yepyeni Puma’nın Adaptif Hız Kontrol Sistemi ayarladığınız takip mesafesine paralel olarak trafiğin akış hızına göre hızınızı ayarlayarak takip mesafesini koruyor. Olası tehlike durumlarına karşı Acil Durum Manevra Destek Sistemi,Adaptif Hız Kontrol Sistemi, Şerit Takip Sistemi ve Hizalama Asistanı gibi pek çok teknolojiyi destekleyen Ford Co-Pilot360 özelliği mevcut. Geri Görüş Kamerası, Gelişmiş Otomatik Park Sistemi, Çapraz Trafik Uyarı Sistemi ile şehrin yoğun ve dar alanlarında bile park etmeyi fazlasıyla kolaylaştırıyor.



Kişiye Özel Sürüş Modu
Normal, Eco, Spor, Kaygan Zemin ve Arazi olarak 5 farklı sürüş modu var. 12.3” Dijital Gösterge Panelinde seçtiğiniz her mod için farklı bir tema rengi mevcut.
Ayrıca seçilebilir sürüş modları sayesinde gaz tepkisi, direksiyon hassasiyeti ve vites değiştirme ile ilgili tüm alışkanlıklarınıza uygun bir sürüş modu da belirleyebilirsiniz. Yepyeni Puma, sizin stilinize göre bir yol bularak size özel ve ayrıcalıklı hissettiriyor. 

İsterseniz müziğin ritmi, isterseniz mesaj içeriği!
Kalitenin karşılığı B&O Ses Sistemi teknolojisi ile 575 watt’lık ses sistemine sahip. Dijital hayattan ve telefondan kopmak istemeyenler de fazlasıyla düşünülmüş. Ford SYNC  teknolojisi sayesinde telefondan kopmadan isterseniz sesli komutlarla müziğinizi kontrol etmenin tadını çıkarın, isterseniz de metin mesajlarınızı Yepyeni Puma size sesli olarak okusun. Ford SYNC  teknolojisi sayesinde telefondan kopmadan konforlu ve güvenli yolculukların keyfini sürün.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

28 Eylül 2020 Pazartesi

KAMPÇININ GÜNLÜĞÜ ... NEREDE KAMP KURULMAZ?

Selam arkadaşlar,

İnstagram, Pinterest gibi görsele dayalı sosyal medya mecralarında dolandığınızda çok fotoğraflar görüyorsunuzdur deniz kenarında, kumda, dere kenarında kurulmuş çadırları, rakı sofralarını içeren... Her biri ne kadar çekici, ne kadar keyifli görünüyor değil mi? Haklısınız, çünkü kamp yapmayı sevenler için bu tarz yerler çapa noktalardır.

Ancak hesapta olmayan kamp tehlikelerinin, kampı eziyet haline getiren unsurların da farkındalığını yaratmakta yarar görüyorum.

Bana "nerede kamp kuralım" diyen arkadaşlarıma aslında "Nerelerde kamp kurmayın"ı anlatmak daha doğru olur. "Nerelerde kamp kurulmaz, neler yapılmalıdır?" Gelin madde madde hep beraber bir göz atalım:

Öncelikle kamp alanınıza gitmeden önce hava durumuna mutlaka göz atın. Yağmurlu dönemlerde yapılan kamplarda çadırın kurulduğu mekan çok önemlidir. Dere yatakları, su baskını ve taşma tehlikesi barındırdığından size kötü sürprizler hazırlayabilir.

Dere kenarlarının üst kısımlarında baraj bulunuyorsa, yine baraj taşma tehlikesi mevcut olacağından kamp alanının doğru seçilmesi, dereden uzak noktalarda, hatta mümkünse yüksek vadi alanlarında kamp kurulmasını öneririm. Baraj yetkililerinden gerekli bilgilerin alınması da iyi bir tedbir olabilir. (Bu açıdan bakıldığında Elmalı Barajı, Darlık Barajı yakınlarında kurduğum kamplarda DSİ yetkilileriyle görüşerek bilgi almayı atlamamaya çalıştım.)

Çadırı kurmayı planladığınız zeminin nemli ve ıslak olmamasına özen göstermelisiniz. Sabah kalktığınızda, zeminden aldığınız soğukla tüm haftayı kendinize zehir edebilirsiniz. Hastalık, vücut ve karın ağrıları kaçınılmaz olabilir.

Dere kenarları genelde sivrisinek ve böcek barındırmada birebirdir. Bu bakımdan yanınızdaki çanta ve gereçlerin, daha da önemlisi çadırınızın sürekli kapalı kalması sizi büyük bir riskten korur. Yılanı var, çıyanı var, kırk ayağı var.

Kampa gitmeden önce kamp kuracağınız alanın konumunu yakınlarınıza yada yakın arkadaşlarınıza mutlaka bildirin. Kaybolma riski, hastalık ve benzeri durumlar için acil eylem planınızı önceden oluşturun.

Doğayla iç içe olacaksınız. Doğanın sizin dışında başka sahipleri de var. Ben onlara "gerçek ev sahipleri" diyorum. Yaban hayatını rahatsız etmemelisiniz, yoksa onlar sizi rahatsız eder. Çöp atıklarınızı, torbalarınızı sıkı sıkıya bağlayın ve mümkünse çevreyi kirletmeden kamp alanınızın uzağında bulunan noktalara bırakın. Çünkü ev sahipleri sizin değil, yemek artıklarınızın peşindedir.

Soğuk ve sıcak hava durumlarına karşı yanınızda muhakkak yedek kıyafetler bulundurun. 

Treking yapmayı seviyorsunuz; Badi Ekrem'in dediği gibi "A,B,C,D,E,F,G,H ve bilimum vitaminleri barındıran bitkiler bulacağım" diye bilmediğiniz otları, özellikle de mantarları yemeyin. Gereksiz kahramanlıklardan uzak durun.

Kampa çıkmadan önce check-list'iniz olsun, gittiğiniz yerde "tüh ben bunu nasıl unuttum" demeyin.

İlk yardım setiniz de yanınızda olsun. Yaban hayatta ne olacağı bilinmez. 



ARPHENAZ 3 - FRESH AND BLACK'LA KAMP DENEYİMLERİ

ARPHENAZ 3 - FRESH AND BLACK'LA KAMP YAPIYORUM...

Haydi bir bakalım, nasıl bir çadır bu çadır...

Uzun zamandır kamp yapan bir blogger olarak ilk deneyimlerimi hep marketlerden aldığım 40-50 TL'lik çadırlarla gerçekleştirdim. Hatta ve hatta ki eşimi bile bu çadırlara emanet ettiğim oldu. Kaldığımız 2 kişilik çadırda sabahın 6'sında kanter içinde uykudan uyandığımız zamanları bilirim. Naylon zaten yakıcıdır ama kalitesiz mal kullanırsanız kendiniz yanarsınız. Ben de buradan yola çıkarak sonraki tecrübelerimi kaliteli bir çadırla yaşama kararı aldım.



Değerli kardeşim Koray ile yaptığımız ilk kamp sonrasında kendisinde gördüğüm ve ilk tecrübemde inanılmaz memnun kaldığım Arphenaz 3 Fresh And Black marka çadırı size anlatmak istedim. Koray bu çadırı kafama vura vura aldırdı bana... Sağolsun minik kardeşim...

Çadırın teknik özelliklerine bakarsak halihazırda 3 kişilik bir çadır olarak lanse edildi piyasaya çıktığından beri... Genel olarak bakıldığında 3 kişinin aynı çadırda kalması kamp ortamında hep bir meşakkattir. Normal şartlarda 3 kişilik bir çadırı hesaplamak için 3 adet uyku matını yanyana koyarsınız, bakarsınız. 60 cm'lik standart bir uyku matından 3'ünü yanyana koymanız durumunda 10 cm'lik boşluk fazladan size kalır gibi görünür. Arphenaz 3 Fresh & Black için "3 kişilik bir çadırdır" dense de bebekli yada çocuklu 3 kişilik bir aile için uygun görünüyor. Benim gibi ortalama 80 kg ve 1,80 boyundaki vatandaşlar için 3 kişinin bu çadırda yanyana yatması oldukça ütopik :):):)

Çadırın ağırlığı 3 kilo civarında... Boyutları ise 1,90cm'e 2 metre.... Yani rahat rahat 2 kişi için sığılacak bir çadır. Bebeğiniz yada 10 yaşa kadar bir çocuğunuz varsa kamp için size uygun. 1,20 cm'lik boyuyla da çevre çadırlarının arasında sivriliyor. Görünümüyse gayet sade ve şık. 

Su geçirmezlik testlerini videoda da anlatmaya çalıştım. Ama detaya dökmemi isterseniz şunu söyleyebilirim ki, yoğun yağışta sizi ıslanmaktan ve rutubetten koruyacak bir teknolojiyle üretilmiş. Zira dış tente bu madalyayı fazlasıyla hakediyor.

Rüzgar testi yapmayı da çok istedim. Ancak yeterli donanımım olmadığından, daha önce izlediğim test videolarından aldığım bilgiyi paylaşabilirim. Bu da şunu gösteriyor ki Arphenaz 3, saatte 40km hızla esen bir rüzgara boyun eğmeyecek kadar dirençli bir ürün.  Zemine iyi bağlarsanız elbette...

(buraya video gelecek)

Decathlon'un piyasaya sürdüğü en iyi modellerden biri diyebilirim. Yaz sıcaklarında güneşi, kış soğuğundaysa soğuğu sizden uzak tutacak bir yapısı var. Bununla birlikte ışığa karşı da son derece etkin. İçine girdiğinizde kapkaranlık bir mağara veya kovuğa girmiş gibi bir izlenim uyandırıyor. 

Fiyatına gelirsek... Kampseverler için bu hep dikkate değer bir husus... Fiyat bakımından piyasada bulabileceğiniz daha ucuz ürünler elbette var, hatta çok çok ucuz çadırlar bulabilirsiniz ama kamp hayatını seviyorsanız, gece ayazından sabah sıcağından şikayet etmek istemiyorsanız 490TL'lik bir rakamı bu çadır için gözden çıkarın diyebilirim çünkü bu fiyata göre ürün sizi epey tatmin edecektir. 

Sıcak havalarda güneşi ve sıcağı kestiğini söylemiştik. Bunun altına imzamı atarım kesinlikle. Daha önceki deneyimlerimde sabah 06:00'da uyanmak zorunda kaldığımı yazının başında iletmiştim. Bu çadırdaysa gerek karanlık, gerekse ısı yalıtımı sizi öğlene dek uykudan alıkoymayacak gibi görünüyor. Çok yoğun güneş altında "Şen Hamamı" etkisi yaratması da muhtemel. Bu nedenle gölge alanlar biçilmiş kaftan olabilir çadırınızı kurmak için. 

Arphenaz 3 Fresh & Black bir kış çadırı değil tabi ama bu onun kış kamplarında kullanılamayacağı anlamına da gelmez. Tankerle su boşaltsanız çok da farketmeyecek düzeyde bir performans sergileyebiliyorsa şayet bu çadır, kış kampınızı ertelemeyin. 




4 Eylül 2020 Cuma

ATOS - PORTOS - ARAMİS YUVACIK SERİNDERE KANYONU'NDA

Yine yeni yeniden herkese merhaba,

 

Geçtiğimiz günlerde kamp günlüklerimizden "Sarpdere" mevkiini ve oradaki naçizane izlenimlerimizi paylaşmıştım. O kampı yaklaşık 2 ay önce gerçekleştirdiğimizi söylemeyiyse atladığımı farkettim. Zararı yok, bu haftasonu da Kocaeli/Başiskeleye bağlı Yuvacık Barajı mevkiindeki Serindere Kanyonu'ndaydık. 

Aslına bakarsanız böyle durumlarda “neye niyet neye kısmet” derler. Biz ekip olarak Pürenli yaylasına çıkmayı planlamıştık ama geceyi Serindere Kanyonunda sonlandırdık. Bu nasıl oldu peki?

Öncelikle kadromuzda ufak bir genişlemeyle bu kampa başladık. Daha önceki kamp deneyimlerini sözlü paylaşan İbrahim kardeşim, sağolsun bizi Pürenli planımızda yalnız bırakmadı... İyi ki de bırakmamış. 

Sabah saat 07:00 itibariyle Ümraniye'den yola çıktık. yaklaşık 2,5 saat sonra Gölyaka'ya, yani Düzce'nin Pürenli'ye yakın ilçelerinden birine vardık. Burada sabah kahvaltısı olarak Ezo gelin ve Mercimek çorbası tercih ettik. Şeref Lokantası deyince mutlaka bir durun ve lezzetlerinden faydalanın derim. Çorbaları harika...


Bu ilçede yarım saatlik bir alışveriş faslından sonra ikinci durak olarak Güzeldere şelalesini belirledik. İbrahim daha önce de buralarda gezdiğinden bize rehberliği kendisi yaptı. Şelale yaklaşık 63 metrelik bir yüksekliğe sahip. Gölyaka belediyesi burada sosyal tesis oluşturmuş durumda. Hatta semender evleri, bungalow tarzı konaklama imkanları mevcut. Tek sıkıntı, belediye tesislerinde rezervasyonla ilgilenen vatandaşların ilgisiz, alakasız, ukalaca takınılmış tavırları... Mevcut takındıkları bu tavırla sizde “tutuyorsan tut, tutmuyorsan beni burada meşgul etme” izlenimi uyandırıyorlar. Bu vatandaşları ayrıca zaten şikayet konusu edeceğimizi dile getirip gezi izlenimime devam edeyim.


Şelaleden çıktıktan sonra vakit kaybetmeden Pürenli’ye çıkıp yerleşik düzenimizi kurmayı planladık. Ancak evdeki hesap çarşıda sizi yarıyolda bırakıyor bu dönemde. Pürenli’ye 5 km kala, tepeden inen bir araç bizi durdurdu. İçindeki çift, “Kampa gidiyorsanız, Jandarma ateş yakma, kamp kurmaya izin vermiyor” şeklinde uyardı. Zaten sarp ve zorlu geçen bu patika yolu bizi yormuşken bir de üzerine gelen bu uyarı motivasyonumuzu iyice kırmışa benziyordu ki....

İBO’DAN YUVACIK HAMLESİ GELDİ....


.... İbrahim, “tamam abi hiç kasmayalım, doğrudan Yuvacık Barajına gidelim. Emin olun hiç pişman olmayacaksınız, üstüne de Pürenli faciasının üstünü örtecek” dedi. Aracı daha da yormadan Güzeldere Şelalesine döndük ve orada öğlen yemeği için mangal başına geçtik. Şeref Lokantasının bizi yönlendirdiği kasabın köftesi muazzamdı. Reklamını yapmak gibi olmasın da, Göl-Mar’dan gönül rahatlığıyla alabilirsiniz. Eti ne kokuyor, ne de mide yakıyor.


ATOS – PORTOS ve ARAMİS SONUNDA KANYON’DA...

1,5 saatlik araç yolculuğundan sonra sonunda Yuvacık’taydık. Daha önce instagram aracılığıyal gördüğüm Karaaslan Camping’in yaklaşık yarım km yukarısında Beşkayalar Camping alanı vardır. Burası dışarıdan bakıldığında çay bahçesi kıvamındadır ancak içeri girip de öte taraflara ilerlediğinizde görürsünüz ki sarp orman, sık ağaçlık ve doğal yeşillikler içinde kamp mekanları mevcuttur. Biz de alanımızı bulduk ve çadırlarımızı buraya kurmaya karar verdik.


Yaklaşık 15 dk içinde tüm ekipmanımız aracın dışındaydı ve çadırlarımız kurulu haldeydi. Manzaramız müthişti, Serindere Kanyonunun hemen dibindeydik. Etrafta kimsecikler yoktu. Zaten bizim de böyle bir ihtiyacımız yoktu. İstanbul’dan kaçışın asıl amacı, üstünüze gelen kalabalığı bertaraf etmektir ki bu tip hobiler kesinlikle biçilmiş kaftandır bunun için.

BİR SEMAVİ DİNLER VARDIR, BİR DE SEMAVER DİNLERİ...

İbrahim, kamp öncesinde çok söylemişti semaver getirmek istediğini... Israrla kendisini çok yormamasını talep etmiştik ama iyi ki de yormuş. Benim gibi çayla arası çok olmayan bir adama bir öğünde 5 bardak çay içirebilmek, yetenektir. Geçmiş deneyimlerinden olsa gerek kendisi Semaver başına geçmişken, Koray da bu esnada odun, çalı-çırpı peşindeydi. Ben de iş bölümünün etraf düzenleme kısmında yeraldım. Masa, sandalye, sofra malzemeleri ve ateş yakılması....Evet, ateş yakılması... Bir önceki yazımda kamp ateş olmadan kamp olmayacağını yazmıştım zira...

MANGAL ATEŞİ MİDENİZE, KAMP ATEŞİ GÖNLÜNÜZE HİTAP EDER...


Kamp ateşi olmazsa olmazım diyerek ben yine cehennem zebanisi gibi mangal ateşine girdim. Bakın karıştırmamak en doğrusudur, mangal ateşiyle kamp ateşi başka işlerdir. Pir Hacı İzzet der ki; “Mangal ateşi midenize, kamp ateşi gönlünüze hitap eder.” İbrahim’in buradaki etkisiyse 2-3 gün öncesinde evde marine ettiği kanatları bu ateşin sevgilisi yapması oldu. Onun tarifini de bir ara İbrahim’den alırız. Radyolu fenerimizden yükselen Türk Sanat Müziği musikileri eşliğinde mangal keyfimiz bize saati unutturdu.

Yemekler de bittikten sonra, ki saatler artık 21:30’u gösteriyordu, benim ikinci görevimin zamanı geldi. Kamp ateşini harlandırmak... Semaver’den gelen çay, kamp ateşinin ısı ve ışığı, arka fonda hafif bir fasıl musikisi ve 3 silahşörler.... Dartanyan yoktu belki ama muhabbet vardı. Kampa 3 kişi gidiyorsanız, sohbetiniz, muhabbetiniz Dartanyan’dır. Mesleki sohbetler, gelecek planları, kendimizi 10 sene sonra nerelerde görüyoruzlar derken biz, etraftan yükselen çıtırtıları unutmuştuk bile...

MİSAFİRLER İŞBAŞINDA.... BELKİ DE EV SAHİPLERİDİR....


Gecenin son saatleri... Artık 01:00 suları... Yatalım artık sabah da güzel bir kahvaltıyla yolumuza bakalım dedik, girdik çadırlara...  Benim için de yeni almış olduğum çadırın test vakti geldi böylece. Ancak bu çadırın özelliklerine vs bir başka blog yazımda değineceğim. Sizleri burada sıkmak istemiyorum. Yemek ve sohbet esnasında duyduğumuz çıtırtıların Yaban domuzlarına ait olduğunu zaten biliyorduk da, kendilerini misafir edememiştik. Çünkü aslında onlar değil, misafir olan biziz doğada. Ama insanoğlu işte, her gittiği yeri kabulleniyor, sahipleniyor. Saat 04:00 civarlarında çıtırtılar artık daha da yaklaşınca tedirginlik kapladı. Çadırın penceresinden hafif dışarı baktığımda kamp ateşinin kenarındaki karaltının, masamızın kenarındaki artıklardan faydalanmak isteyen yaban domuzuna ait olduğunu farkettim. Zaten aynı karaltıyı kendi pencerelerinden Koray ve İbrahim de izliyorlarmış. Bir zararları da yok gariplerin, evlerine girdik, evlerinin ortasında ateş yaktık, sohbet ettik. Saldırsalar yeridir ama karınlarını doyurup gittiler.

KAMP MENEMENİ SEVER MİSİN?

Sabah ben biraz erkenciyim. 06:45’ti uyandım, güzel bir doğa yürüyüşünü yarım saatte tamamladıktan sonra sabah serinliğinde kamp sandalyemde ufak bir şekerleme gerçekleştirdim. Saat 08:00’i gösterdiğinde çadırlardan birinden Koray’ın sesi duyuldu. Dedim acaba yine “şişme yatağı mı patladı ama etrafta maden de yok” JJJ 10 dakika içinde ictima alırcasına bütün ekip çadırlarımızın başındaydık yine.


Bizim İbrahim gerçekten donanımlı adam... Sabah kahvaltısını hafif yapalım dedik, önümüze sac ve menemen malzemeelrini döktü. Buyrun kısaca nasıl yaptık onu da sözle anlatmayayım çünkü anlatılmıyor, midede yaşanıyor J

  
Kahvaltı ve sonrasındaki semaver çayı keyfinden sonra yarım saat içinde toparlanarak İstanbul’a yola koyulduk. Ardımızda, çok güzel geçirilmiş bir günü geride bırakarak. Bu burukluğu anlatmak da zordur. Hani çok sevdiğin bir oyuncağını elinden alırlar. İşte kamp sevdası böyledir. Bizim gibi kampçıların yemini şudur ki; allah bizleri yine güzel, sağlıklı, bol yeşillikli bir doğanın içinde bir araya gelmeyi yeniden nasip etsin. Amiiiiiiinnnn !!!



27 Ağustos 2020 Perşembe

SARPDERE'DE KAMP

Merhaba kampsever dostlar,

Bugünkü blog yazımda sizlere yıllardır aklımda olan ancak yolumun bir türlü düşmediği, düşemediği Kırklareli longoz ormanlarının sıklığıyla bilinen Sarpdere Geçidi'nden bahsedeceğim.


İlk planlamamı yalnız başıma yapmış olmakla birlikte tesadüfen benim gibi kamp hayatını benimsemiş, buna gönül vermiş bir dostumu da yanıma aldım ve yola çıktık.

Koray'ın bu konuda desteği yadsınamaz. Birtakım tecrübelerimizi paylaşırken unutulmaz bir gün yaşadığımızı söylemem gerekiyor.

İstanbul Ümraniyeden yaklaşık 227 km uzaklıkta Kırklareli'ne bağlı Üsküp köyünden geçerek Sarpdere Geçidine geldik. Yol yaklaşık 3-3,5 saat sürdü diyebilirim.

Lüleburgaz merkezde güzel bir kahvaltı sonrası, anayoldan ayrılarak köylerin arasından geçerek Üsküp koyüne ulaştık önce... Burada alışveriş imkanı kısıtlı olsa da yine de "kampta konfor aramayacaksın" sözüme destek çıkarcasına, bizi gün ve gece senteziyle çıkaracak gıda malzemelerimizi aldık. Bu köyden itibaren hızınıza göre yol 40-45 dk daha sürebiliyor. 

Kamp yerine vardığımızda gördüğümüz manzara Korayla beni adea büyüledi. Zaten kapıda bizi karşılayan Erhan -ki bahsi geçen arkadaş ilgili kamping alanının işletmecisi- bizi öyle bir yerde ağırladı ki, planlamamızın bile ötesinde bir durumla karşılaştık.


TAM BİR DERE KAMPI...

Aracı parkettiğimiz alanın hemen 5 mt ötesi Sarpdere olarak geçiyor. Burada suyun sıcaklığı sanıyorum 5 derece falandır. Koray'ın şort mayosu yoktu, biraz beni seyretmek durumunda kaldı ancak ben o suya girmeden zaten yapamazdım.

Kısa bir dere keyfinden sonra çadırlarımızı derenin kenarına kurduk. Burada haşere-sinek hususunda aman aman bir sorun yaşamasak da kampın raconlarındandır; çadır kapısı mutlaka gece yatana dek kapalı kalmalıdır. Bu ufak ve önemsiz gibi görülen önlem çadırınızın içini her türlü böcek, sinek, sürüngen hatta yabani hayvan saldırısından koruyacaktır.


ABİ BU YAPILIR MI ŞİMDİ...

Koray'la tam dere kenarına kamp sandalyelerimizi açmıştık ki, saat 14:00 sularında kalabalık piknikçi grubu akınına uğramaya başladı lokasyon. Kültür anlamında bugüne dek hiç kimselere tek lafımız olmamıştır bu alemde ancak son ses Ankara'nın Bağları defalarca çalınınca Koray ile bir ara acaba başka bir alan baksak mı sorusunu da sorduk birbirimize...


KORAY'DAN DUPNİSA MAĞARASI HAMLESİ...

Bu durum canımızı sıksa da bunca yolu kötü bir haftasonu geçirmek için gelmediğimizi düşünerek değişik alternatifleri göz önüne aldık. O esnada Koray daha önce İbrahim'in de önerdiği Dupnisa Mağarasına çıkmayı önerdi. En azından 1-2 saat bizi gündelik piknikçilerden uzak tutacak bir hikayeye ihtiyacımız vardı.

Yürüyerek neredeyse 1 saatte varılabilecek bir lokasyonda olan Dupnisa mağarasına arabayla 5 dakikada ulaştık. Zaten epey rampa bir yol olduğundan sıcak havada tavsiyemiz dışıdır yürümek...Mağaranın girişinde 5 TL araç başı otopark ücreti kesiliyor. Aracı bıraktıktan sonra yaklaşık 50 metrelik bir alana yaygın tezgahlarda yöresel ürünler satışı yapılıyor. Reçeller, el işleri, hamur işleri satın alabiliyorsunuz. Neyse lafı uzatmayayım...

Mağaranın girişinde de bir ücret ödemek durumundasınız. Yetişkinler 15 TL öderken öğrenciler için giriş ücreti 5TL... Ancak burada dikkate değer husus, giriş ücretinden ziyade kapıdaki güvenliğin espritüel profili... "Bakmaya mı geldiniz gezmeye mi" sorusuyla kafamızda Dupnisa mağarasından daha karanlık bir izlenim bıraktı kendisi...

Mağaranın yapısı tamamen suyun şekillendirmesiyle oluşmuş sarkıt ve dikitlerden oluşuyor. Doğal klima hali söz konusu, içerisi öyle serin ki, dışarıdaki sıcaktansa saatlerinizi burada geçirmek isteyebilirsiniz. Biz yanımıza karanlık olmasını göz önünde bulundurarak fenerimizi almıştık ancak içerideki ışıklandırma oldukça yeterli. 

mağaranın dikkat çeken ikinci bir özelliği yarasaların yoğunluğu... bildiğiniz Batman mağarası... Üzerinizden salvolarda uçuş yapıyorlar.

Mağaranın girişinden çıkış yüzeyine kadar bir tırmanış söz konusu... Bunu da 200-250 adet merdiven basamağıyla gerçekleştiriyorsunuz.

Çıkıştaysa otoparka kadar uzanan ve tahtadan yapılmış basamaklar sizi karşılıyor. 


KAMP ATEŞİ OLMADAN KAMP OLUR MU... O-LA-MAZ...

Kampın raconlarından en önemlisi de kamp ateşidir bir bakıma... en azından benim için... Doğanın içerisindeyseniz zaten kendisi size herşeyi veriyor. Biz de Üsküp'ten aldığımız yiyeceklerimizi (köfte, kanat, antrikot - zenginiz ya :P) kamp ateşinde pişirmek suretiyle midemize indirdik. Tabi bu fasılda aracımda bulundurduğum mangal telini kullanmak faydalı oldu ancak mangal ateşiyle kamp ateşini karıştırmamak lazım. Zira o ateşi söndürdükten sonra biz asıl kamp ateşimizi çadırların hemen yanıbaşında yaktık. 

Kamp tek başına da güzel olabilir elbet ama yanınızda muhabbetine doyulmaz insan yada insanlar varsa o kampın tadı daha da başka olur.

Saat 03:00'e kadar ateşin başında takıldıktan sonra çadırlarımıza kıvrıldık Koray'la...


MADEN BU SAATTE Mİ ÇALIŞIR...?

Sabaha karşı 04:30 suları falandı sanırım... Bir bomba sesiyle irkildim. Ama madenlere yakın kamp alanlarında zamanında kamp atığımdan dinamit sesi olduğunu düşündüm uykuya verdim kendimi yeniden... Saat 06:00'ydı ki çadırın etrafında ayak sesleriyle uyandım yine. Bu kez Koray beni uyandırıyordu. Hafif uykulu homurdanmasından sorun olduğunu anladım. Geceyi uykusuz geçirdiği gibi yerin soğuğunu yemiş. Halbuki şişme yatağı da vardı. Meğersem sabaha karşı duyduğum bomba sesi, şişme yatağın patlama sesiymiş :):):) 

Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek

  Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 ...