Plana göre düşman kavimler, tan ağardığında baskına uğramış gibi ağırlıklarını bırakıp kaçmaya başlıyorlar. Türkler, "Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar" deyip artlarına düşüyor. Tuzaktan da bi haberler... Düşman, Türkler'i görünce birden dönüyor ve yeniden vuruşma başlıyor. Hazırlıksız yakalanan Türkler yeniliyorlar tabi. Yabancı kavimler, Türkler'i kılıçtan geçirerek çadırlarına kadar geliyor. Büyükleri sağ konmuyor, küçükler tutsak ediliyor.
O çağda Türkler'in başında birçok oğlu olan İl Kağan var. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları ölüyor. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmiş olan İl Kağan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni var; o da sağ... Malesef ki savaşın sonunda Kayı ile Tokuz Oguz tutsak haldeler... On gün sonra ikisi de karılarını alıyorlar ve bir yolunu bulup tutsaklıktan kurtularak kaçıyorlar. Türk yurduna dönen Kayı ve Tokuz Oguz burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buluyor. Oturup istişare ediyorlar ve diyorlar ki "Dört bir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Kararlarını veren iki kuzen sürülerini de alıp dağa göç ediyor. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere varıyorlar sonunda. Vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar bulunuyor. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrediyorlar elbette. Kışın hayvanlarının etiyle beslenip yazın sütlerini içiyorlar. Derilerini giyiyorlar. Barındıkları ve çoğaldıkları bu ülkeye "Ergenekon" adını veriyorlar.
Zaman geçiyor, çağlar akıyor; bu çağda Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oluyor, kısacası yavaştan yavaştan kavim halini alıyorlar. Kayı'nın Tokuz Oguz'a göre daha fazla evladı oluyor. Kayı'dan olma çocuklara Kayat adını veriyorlar. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar diyorlar, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da saklanıyor; çoğalıyor ve çoğalıyorlar. Aradan 400 yıl geçtikten sonra kendileri ve sürüleri o denli çoğalmış oluyorlar ki Ergenekon'a sığamaz hale geliyorlar. Çare bulmak için kurultay toplanıyor."Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım."
Rivayete göre gök yeleli bir "Bozkurt" çıkıyor karşılarına, nereden geldiğiyse bilinmeyen. Türk'lerin önünde dikilip duruyor ve herkes anlıyor ki bu Bozkurt onlara yol gösterecek. Bozkurt önderliğinde Ergenekon'dan çıkıyorlar. Türkler Ergenekon'dan çıktıkları o günü bayram belliyorlar. Her yıl o gün büyük törenler yapılıyor. Bir parça demir ateşte kızdırılıp önce Türk Kağanına veriliyor ve o da kıskaçla bu demiri tutup örse koyarak çekiçle dövüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder